Hızla değişen dünyamızda insanın yaşayabilmesi, bir bakıma en yakın çevresiyle olan ilişiklerine ve çevrenin kişilerin davranışları üzerindeki etkisini anlamasına bağlıdır. İnsanın en yakın çevresi evi ve ailesidir. Anayasamızın 41.maddesinde “Aile Türk Toplumunun temelidir.” hükmü yer almaktadır.
Kişi veya aile olarak tüm insanlar, devamlı olarak değişen ,bir dünyada yaşamak ve bu dünyaya uyum sağlamak zorundadır. Bir yandan sanayi ve teknolojideki değişikler aile yaşantısını da etkilemekte kitle iletişim araçlarının da yardımıyla bu etkileşim artık çok hızlı olmaktadır.
Nüfus durumunda, sosyal ve ekonomik yapıdaki değişmeler, doğrudan ve dolaylı olarak aileye yansımakta ve bunun sonucunda aile yaşamı devamlı olarak değişmektedir. Bu nedenle aile konusu işlenirken, ailenin durumu belirlenirken, ailenin içinde bulunduğu toplumdaki gelişme ve değişmeleri birlikte incelemek gerekmektedir. Ailenin bugünkü durumunu bilmek değişimleri izlemek için şart olmaktadır. Ancak bu sayede ;ailedeki değişimi analiz etmek ,ailenin değişimine neden olan veya neden olacak faktörleri incelemek ,aile refahını artırıcı yönde alınacak önlemlerin gerçekçi olmasına imkan sağlamak mümkün olacaktır.
Aile
Aile, insanlık tarihi boyunca var olan ve değişmeler karşısında sürekliliğini her zaman koruyan bir kurumdur. Bu güne kadar kurulmuş olan bütün medeniyetlerde, bütün hukuk sistemlerinde ve dinlerde toplumsal hayatı, birlik ve bütünlüğü sağlamaya yönelik düzenlemelerin esas objesi aile olmuştur.
Aile, insanoğlunun en derin eğitim etkilerini aldığı ,pek çok şeyler öğrendiği ve hayata hazırlandığı bir okuldur. Diğer yandan aile ,dünyaya masum ve nötr bir özellikte gelen çocuğa hem ferdi hem de sosyal ve kültürel yönden kimlik kazandıran bir yerdir. Çocuğun şahsiyeti bir nevi aile eğitimi vasıtasıyla oluşmaktadır. Verdikleri eğitimle çocuklarının şahsiyetini çizen aileler ,dolayısıyla mensubu bulundukları milletinde şahsiyet ve kaderini çizmektedir. Bu sebepledir ki aile eğitiminin değeri ve sorumluluğu büyük önem arz etmektedir.
En küçük toplum birimi olarak da tanımlanan aile insan yaşantısı içinde doğudan önce başlayan ve doğundan sonraki ilk gelişim yıllarından yaşamın sonuna değin etkinliğini sürdüren bir kurumdur. Ailenin çocuk üzerindeki etkilerinin kalıcı olduğu düşünüldüğünde aile kavramının önemi dağa da belirginleşmektedir. Çocuk ,bir topluluk içinde nasıl yaşanıldığını ailesinden görerek öğrenmektedir. Çocuk yetiştirmede amaç sağlıklı bir kişilik oluşturmaktır. Bütün toplumlarda aile kişiliğin ortaya çıkmasında ve gelişmesinde etkili olan ilk sosyal etkendir.
İnsanın ihtiyaçlarına karşılık vermeyen bir aile yapısı, o insanın dolayısıyla o toplumun temel yapı ve özelliğini de kısa veya uzun vadede derinden etkiler.
Ailenin dayandığı temel değer onun yansıyış şartları arasında beyin, duyan kalp ile vücuttaki organlar ve duyumlar arasında ortaya çıkan uyumsuzluğu hatırlatabilir, ki bu durumda olan insana özürlü diyoruz. Bu durumda olan insana özürlü diyoruz. Gerçi bu durumda olan insanlarda da normal insanlarda gördüğümüz organlar ,beden yapısı ve ihtiyaçlar küçük farklar dışında aynıdır.
Fakat arda sırada bir ilişki kesikliği veya giderememe vb.. gibi durumlar söz konusudur. Tıpkı benzer şekilde ailenin dayadığı değer ile bu değerin yansıması gereken ortam ve şartlar arasında mütekabiliyet bir uyum ve uygunluk, bir ilişki eksikliği veya kesikliği söz konusu ise o taktirde ortada bir dizi önemli sorun var demektir. En azından sorunların ortaya çıkabileceği hazırlıklı olunması kaçınılmaz hale gelir.
Türk Toplumu ve Aile Hayatı
Türk topumu olarak hayatiyetini korunması ve sürdürmesi belirtilmek istenen bu aile yapısına bağlıdır. Ancak bu aile yapısının dayandığı ve hayatiyetini sürdürmekte etkili olan değer ile onun yansıyacağı ortam ve şartlar arasındaki mesafe her geçen süre giderek açılmakta, en azından bulanıklaşmakta çeşitli lekelerin yansıdığı bir ortama dönüşmektedir. Bu durumu zaman içinde ve şartlara uygun olarak değerin yorumlanması olgusuyla karıştırmamak mecburiyeti vardır.
İnsan yapısı gerekli değişikliğe veya ilerlemeye teşne bir varlıktır. Elbette aile kurumu toplumsal örgütlenme ve yapılanmada bunun dışında düşünülemez. Fakat insan aynı zamanda hafızası ve hatırası tarihi ve geçmişi olan bir varlıktır da. Bu yönüyle insan koruyucu, gözetici, sadık kısacası bazı değerlere sıkı sıkıya bağlı kalmak durumundadır ki insanın değişmeyen, kalıcı olana ilişkisi de buradadır. Başka bir söyleyişle insan ve toplum açısından zaman ve şartlar gereği belirli değişikliklerin olması gereklidir. Bu değişim isteği insanın fıtratında kaynağını bulan bir olgudur. Çünkü değişim insanın insan olarak iyiye güzele ve doğruya yönelmesiyle vazgeçilmeyecek bir süreç olarak kabul edilmelidir. Kaldı ki insan iyiye güzele ve doğruya yöneldiği anda kendi özünü, asıl insan olma olgusunu yavaş yavaş gerçekleştirmeye başlar.
İnsan değişmeyen fıtratını değişen ortam ve şartlar bakımından tanımak, bu tanıyışına bağlı olarak da belli bir değişim içinde, yani sürecinde olmak durumundadır. Ahlaki idealin gerçekleştirilme kaynağı burada söz konusu edilmektedir. Kısacası insan, değişmeyen değerlerini değişen şartlar ve ortama göre yeniden tanımlamakta, belirlemekte, anlamakta ve anlaşılır kılmaktadır.